"Sınır" Kavramı Neyi İfade Eder?
Sağlıklı bir şekilde belirlenen sınırlar, çocuğun dünyayı güvenli bir şekilde keşfetmesine ve bireyselleşme ihtiyacını karşılamasına zemin hazırlayan düzenlemeleri ifade eder. Sanılanın aksine sağlıklı sınırlar, çocuğun özgürlüğünü kısıtlayan yasakları değil onaylanan davranışları tanımlar.
Çocuklar Sınırlara Neden İhtiyaç Duyarlar?
Çocuklar doğumdan itibaren dünyayı anlamaya ve ona ayak uydurmaya çalışır. Kendilerinden ne beklendiğini, ne kadar ileri gidebileceklerini ve nelerle karşılaşacaklarını, yani kendi sınırlarını bilmek isterler. Çünkü sınırları belirlenmiş bir dünyada kendilerini güvende hissederler. Örneğin henüz emeklemeye başlamış bir bebek, birkaç adım uzaklaştığında dönüp annesine bakar, annesinin yüz ifadesinde güven verici bir sinyal yakaladığı an emeklemeye devam eder. O halde çocuklar, içinde bulunduğu dünyaya adapte olabilmek için net mesajlara ihtiyaç duyarlar. Nasıl ki bir ülke sınırlarını çiziyorken kendi yaşam alanını güvenli kılmaya çalışıyorsa, bir aile de çocuğu için sınırları oluştururken onun yaşayacağı alanı güvenli bir şekilde tanımlamaya çalışıyor demektir. Tüm bunların yanında çocukların kendi potansiyellerini keşfedebilmeleri de yol gösterici sınırlarla gerçekleşir. Bakım verenlerinin yetkin olduklarını hissedip kendilerini koruyabileceklerini bildiklerinde, dış dünyayı bir tehdit olarak görmez ve keşfetmeye başlarlar. Sağlıklı sınırlar belirlenmesindeki amaç ebeveynlerin çocuk üzerindeki kontrolü sağlaması değil; çocuğun sorumluluk, iş birliği, problem çözme, bağımsızlık, sınırlara saygı ve benlik kontrolünü öğrenmesi noktasında çocuğu desteklemek olmalıdır.
Çocuğun Sağlıklı Gelişimini Destekleyen Sınırlar Belirlenirken;
1) Amaç çocuğun güvenli alanını oluşturmak olmalı.
Trafik ışıkları ve levhaların olmadığı bir yolda ilerlemeye çalışmak nasıl olurdu? Ne yönde ve hangi hızda ilerleyeceğimizden emin olmadığımız bir şekilde yol alırken yaşayabileceğimiz olumsuzlukları ve endişeyi hayal edelim. O halde sınırlar belirlenirken önceliğimiz çocuğun ihtiyaçları ve güvenliği olmalı. Bunu yaparken çocuğu sürekli kısıtlamak ya da aşırı kurallar koymak uygun değildir. Sınırları belirlerken en önemli ve olmazsa olmaz denilebilecekler belirlenmelidir. Örneğin yemek, uyku düzeni, öz bakım, vurma ve itme gibi zarar verici davranışlar, mülkiyet kavramı, izin isteme, yabancılarla olan ilişkiler ve ihtiyaçlara uygun diğer düzenlemeler ele alınabilir.
2) Anahtarımız, yasaklamaktansa doğru davranışa yönlendirmek olmalı.
Dış dünyaya olan ilgi ve merakın arttığı okul öncesi dönemde çocuklar, cümle içinde olumsuzluk eki içeren kelimeler kullanılsa dahi o davranışı yapmaya daha eğilimli olurlar. Olumsuzluk, iki zihinsel eylemi gerektirir. Önce bir imge kurmayı, ardından da bunun zıddını. Dikkati yasaklanan davranışa çekmektense kabul edilebilir alternatif davranışı vurgulamak, çocuğunuzun beynindeki itki (etmek, yönelmek) ve ketleme (kendini tutmak, durdurmak) ile ilgili bölgelerin birbirleriyle bağlantı kurarken yaşadığı zorlanmayı hafifletecektir.
"Sakın merdivenden koşarak inme" Duvar kenarından dikkatlice inebilirsin
"Haydi kendine bir duvar seç, seçeceğin duvar senin boyama duvarın olsun."
3) Net ve anlaşılır olmalıdır.
Sınırlar anlaşılır ve net olduğu sürece çocuklar için anlamak ve izlemek daha kolay olacaktır. Karmaşık mesajlar, çocuğunuzun kendisinden ne istendiğini anlayamamasına ve bu nedenle sınırlara uyum sağlayamamasına neden olur.
4) Kendi içinde tutarlı olmalıdır
Sınırlar belirlenirken ebeveynlerin beraber karar vermesi ve benzer durumlarda birbirleriyle paralel tutumlar içerisinde olmaları önemlidir. Böylece evde ‘iyi polis kötü polis’ benzeri bir durum oluşmasını ve dolayısıyla ebeveyn çocuk arasındaki ilişki kalitesinin azalmasını engelleyebilirsiniz.
6) Süreç içinde tutarlı olmalıdır
Tutarlılık konusunda bir diğer önemli nokta belirlenen sınırın her zaman geçerli olmasıdır. Çocuklar bizim aklımızdan geçenleri okuyamazlar; onlar sadece yaşadıkları deneyimlerden öğrenirler. Örneğin bir arkadaşınız ile konuşurken çocuğunuzun sözünüzü kesmesinden hoşlanmıyor, bunu ona söylüyor, ancak yine de her sözünüzü kestiğinde durup onu dinliyorsanız o zaman çocuğunuzun bunun kabul edilebilir bir davranış olduğunu düşünmesi kadar doğal bir şey yoktur. Eğer bir kural bazen uygulanıyor bazen esnetilebiliyorsa bu, çocuk için kafa karıştırıcı bir mesaja dönüşür.
5) Çocuk da sürece dahil edilmelidir
Yaşadığı çevrede çocuğun söz hakkına saygı duyulması, sınırları benimsemesi için oldukça önemlidir. Bu durum uygulama aşamasında size yardımcı olacaktır. Bu amaçla bir aile toplantısı düzenleyebilirsiniz. Bu toplantıda çocuklar da sınırlarla ilgili fikirlerini dile getirebilir, ev içerisinde uygulanması gerektiğini düşündüğü kuralları paylaşabilir.
6) Yaşına uygun, gelişimi ve sınırlara gösterdiği uyum doğrultusunda zamanla esnetilebilir olmalıdır
Normalde yemeğini yeteri kadar yiyen bir çocuğun hastalık dönemlerinde daha az miktarda yemesine müsamaha göstermek, uyku saati 21.00 olan bir okul öncesi çocuğun, zamanla uyku ihtiyacının azalması sebebiyle uyku saatinin yeniden düzenlenmesi, eve giriş saati 19.00 olan bir ergenlik dönemindeki çocuğun, arkadaşının doğum günü olması gibi özel sebeplerde normalden 1-2 saat daha geç dönmesine izin verilmesi gibi değişiklikler; çocuğun bireyselleşme ve sorumluluk bilincinin dengeli bir şekilde oluşmasını sağlar. Ancak özellikle okul öncesi dönemde, bu gibi özel durumlarda yaşanan esneklikler, sebebi ile birlikte çocuğa açıklanmalıdır. Bu esneklikler çocuğa bir ödül gibi sunulmamalıdır.
7) Olaylar arasındaki bağlantıları çocuğunuzun kurması, hangi durumda hangi davranışın gösterileceğini kavraması açısından faydalı olacaktır.
"Hava yağmurlu mu yoksa güneşli mi? Peki hava yağmurluysa hangi ayakkabılarımızı giyeriz?"
Sınır Belirlemenin Üç Basamaklı “Harekete Geçme Metodu”
1) Çocuğun duygusu ve ihtiyacı kabul edilmeli.
Çocuk; duygularının, ihtiyaçlarının ve isteklerinin bakımvereni tarafından görüldüğünü ve geçerli olduğunu öğrenir. Sadece bu ilgi ve empatiyi duyarak çocuğun duygularını yansıtmanız birçok kez onun duygusunun veya ihtiyacının yoğunluğunu azaltır, sağlıklı bir benlik bilinci oluşturmasını sağlar. Bunu yaparken sesiniz, samimiyetinizi ve anlayışınızı mümkün olduğunca iletebilmelidir.
"Ali, kitaplıktaki kitapları tek tek aşağı indirmeyi eğlenceli bulduğunu biliyorum..."
2) Sınır ifade edilmeli.
Sınırları ifade ederken/ hatırlatırken seçtiğiniz cümleler açık ve net olmalıdır. Uzun cümleler ve nasihatlerden uzak durulmalıdır.
3) Kabul edilebilir alternatif seçenekler hedeflenmeli.
Hedef davranışlar, çocuğa kendini kontrol etme alıştırması yapmak için fırsat tanıyarak duygularını ya da asıl ihtiyacını ifade edebilmesi için kabul edilebilir bir çıkış yolu sunacaktır. Bunu yaparken alternatif yöntemler konusunda çocuğun düşünmesine fırsat vermek, beynin karar verme ve akıl yürütme merkezi olan frontal bölgesini harekete geçirir, böylece çocuğun bir birey olarak bulduğu çözümleri uygulamaya geçirmesi adına kolaylaştırıcı bir rol oynar. İstenmeyen davranışlar sonrasında ise çocuğun davranışını onarabilmesi için fırsat tanır.
"Kitapların düzenli şekilde durması için ne yapabiliriz?"
"Arkadaşına seninle oyuncağını paylaşmadığı için sinirlendin. Öfkeyle söylendiği için bu kelimeye küfür diyoruz. Bu sözcük başkalarını rahatsız edebilir/ üzebilir/ öfkelendirebilir. Bunun yerine ne söyleyebilirsin?/ Bunun yerine …. kelimesini kullanabilirsin."
Çocuğunuz sınırlara uyum sağlamakta zorlanıyorsa..
Ev içerisindeki sınırların düzenlemesi sırasında başlarda çocuğun eskisinden daha fazla direnç göstermesi ve sık sık sınaması beklenen bir durumdur. Ancak süreç tutarlı ve sağlıklı bir şekilde yönetildiğinde zamanla çocukların iş birliğini artırmasını ve sınırları daha az test etmesini bekleriz. Çocuğunuz, beraber belirlediğiniz bir kurala uyum sağlamakta zorlanıyorsa, önceliğimiz çocuğun o andaki ihtiyacını tespit etmek olacaktır. Örneğin çocuk, akşam yemeğinden sonra kardeşinin altını gülücüklerle temizleyen ebeveyninin ilgisini kazanabilmek için istenmeyen çeşitli davranışlar sergileyebilir. Çocuğunuzu ‘kötü’ bir şekilde etkilediğini düşündüğünüz arkadaşı ile arasına mesafe koyması noktasında ona ilettiğiniz düşünceleriniz, 13 yaşındaki çocuğunuzun kendi hayatı ile ilgili karar verme ve bireyselleşme ihtiyacının engellenmesinden doğan birtakım tepkilere sebep olabilir. Burada kritik olan nokta, durumun bir ‘karşı gelme’ problemi mi yoksa bir ihtiyacın yansıması mı olduğunu gözden geçirebilmektir.
• Öncelikle sakin bir ses tonu ile ilgili sınırları tekrarlamalısınız. Bunu yaparken, çocuğunuzla aynı seviyede olmayı ve göz kontağı kurmayı ihmal etmemelisiniz.
• “Allah aşkına, yalvarırım, böyle yapsan ölür müsün” gibi ifadeler yerine, kararlı ancak sert olmayan bir ses tonu ile sınırları tekrar ifade etmelisiniz.
• Yüksek ses, bağırma, ceza, şiddet uygulama, aşırı öfkelenme, kötü sözlükler kullanarak etiketleme gibi tavırlar çocuğun sınırlara uyum sağlamasını kolaylaştırmadığı gibi, benlik algısının ve ebeveyni ile ilişkisinin zarar görmesine ve ilerleyen zamanlarda onların yetişkinlik becerilerine güvenmemesine sebep olabilir.
• Sınırlar tekrarlandıktan sonra, çocuk hala uymayı reddediyorsa, “Üstünden çıkan çamaşırları kirli sepetin yerine dolabına koyduğun için en sevdiğin tişörtün bu hafta yıkanmadı” şeklinde bir açıklama ile davranışının doğal sonucunu yaşamasını sağlayabilirsiniz. Ancak burada dikkat edilmesi gereken nokta, davranış sonucunda ortaya çıkan doğal sonuçlar ile ebeveynin kendi belirlediği ceza yöntemlerinin birbirlerinden ayırt edilmesi gerektiğidir.
• Çocuğunuzla sorun çıkmadan önce kurduğunuz iletişim ve pozitif ilişki, sınırların benimsenmesi noktasında da etkili olacaktır. Aksi halde "söz dinlememek" anne-babaya duyulan öfkenin bir ifadesi olarak ve ebeveyne gösterilen tepki biçiminde ortaya çıkan bir sonuç olabilmektedir.
• Çocuk, sınırları hatırlamakta zorluk çekiyorsa okul öncesi dönemde resimli tablolardan, ileri yaşlarda ise yazılı anlaşmalardan faydalanabilirsiniz.
Ceza Neden İşe Yaramaz?
Çocukları uzun süre izole etmek, bazı aktivitelerden mahrum bırakmak, aşağılamak, tehdit etmek gibi yaklaşımlar çocuğa dokunulmadığında bile onların zihnini yaralayan bazı uygulamalara örnektir. Bu yüzden ebeveynlerin saldırgan, acı veren, dehşet yaratan her türlü disiplin yaklaşımından kaçınmaları oldukça önemlidir. Bu gibi sonuçlarda çocuğun dikkati, kendi davranışlarından ve onu nasıl değiştireceğinden ziyade ebeveynin davranışa verdiği yanıta çevrilir. Yani çocuğun ‘düşünme molası’ sırasında gerçekte düşündüğü tek şey ‘ebeveynlerinin ne kadar haksız ve acımasız olduğu’ olacaktır. Böylece ebeveynler, çocuğun durumun sebep olduğu olumsuzluklarla başa çıkma ve onları onarma kabiliyeti geliştirmesine yardımcı olma fırsatını kaçırmış olacaklardır. Özellikle ebeveyni tarafından fiziksel acıya maruz bırakılan çocuğun beyni, bir yandan kendini tehlikeden (acıdan) korumaya çalışırken bir yandan da kaçtığı korkunun kaynağına, yani ebeveynine sığınmak ister. Bu da sistemde çözümsüz bir çelişki yaratır. Bu çelişki ise kanda kortizol denen stres hormonunun salınımını artırır, böylece uzun vadede işlevi bozulan beyin bölgeleri organizmanın sağlıklı karar verebilmesine engel olur. Tüm bunların yanında, kendisine söylenene koşulsuz itaat geliştiren çocuklarda, yukarıda bahsi geçen ve beynin karar mekanizması olarak adlandırdığımız frontal bölge aktivitesinin zamanla azaldığı gözlemlenmiştir.
Özetle ceza; yapılmaması gereken davranışı ve bunu saklamayı öğretir, istenen davranışı değil.
Disiplin Felsefeniz Neye Hizmet Ediyor?
Ebeveynler olarak yaşananlara tepkisel yaklaşmak veya her sınır ihlaline durumun özellikleri veya çocuğun gelişimsel aşamasını göz ardı ederek her zaman aynı strateji ile cevap vermektense, hem çocuklara bir birey olarak saygı duyulan hem de ebeveynlerin kendi değerleriyle örtüşen yöntemler geliştirmek mümkündür. İstenmeyen davranışı, doğrusunu kazandırmak için bir fırsat olarak gören ve çocuğun duruma özgü çözüm üretmesi için gerekli becerileri kazandırmayı amaçlayan ‘pozitif disiplin’ yaklaşımı burada yardımımıza koşuyor. Bu kavram, davranışa yönelik kısa vadeli müdahalelerin yanında bu becerilerin kazanımı için çocuğunuzun beyninde bağlantılar oluşturmayı temel alır.
İşte disiplin felsefenizi gözden geçirmek adına kendinize yöneltebileceğiniz bazı yardımcı sorular..
1) Bir disiplin felsefem var mı? Yaklaşımım, hem anlık davranışlarını hem de büyüyüp nasıl yetişkinler olacaklarını hesaba kattığımda vermek istediğim mesajları almalarına izin veriyor mu?
2) Kaos durumlarında ne kadar tutarlı ve hedef odaklıyım? Çocuklarıma vermek istediğim mesajların bir felsefesi var mı? Zaman zaman onlara içselleştirmelerini istemediğim mesajlar veriyor muyum?
3) İzlediğim yöntem işe yarıyor mu? Yönlendirmem gereken davranışlar zamanla azalıyor mu yoksa defalarca aynı davranışlar konusunda problem mi yaşıyoruz?
4) Benimsediğim strateji, çocuklarımla ilişkimden daha fazla doyum almamı sağlıyor mu?
5) Çocuklarım bu konuda kendilerini iyi hissediyorlar mı?
6) Kendimi ve durumları idare etme şeklimden memnun muyum? Çoğu kez ‘daha iyi bir yol var mıdır’ şeklinde düşünüyor muyum?
7) Yaklaşımım, kendi ebeveynlerimin yaklaşımına ne kadar benziyor, öğrendiklerimi mi tekrarlıyorum? Çocukluk deneyimlerim bana nasıl hissettirmişti?
Her çocuk yapısı itibariye biricik ve özeldir. Bu sebeple hiçbir strateji her zaman her durumda geçerli olmayacaktır. Burada atlamamamız gereken nokta çocuğun bu ‘doğru’ davranışları sergilemekte yaşadığı zorlanmanın, kasten veya ‘inat olsun diye’ değil, gerçekten de beyin mekanizmasının henüz bu becerileri kazanması için gerekli bağlantıları oluşturamaması sebebiyle gözlemlendiğidir. Biz yetişkinler olarak onların birey olma sürecine sevgi, açıklık ve şefkat ile tanıklık ettiğimiz müddetçe mutlu çocuklar yetiştirme yolunda gerekli kaynağı onlara sunuyor olacağız.
Birey Kids Anaokulu Psikoloğu
Ezgi Buse Demirel